Wednesday, November 29, 2006

Gay Olmak

Acaba tüm dünyanın etrafında döndüğüne kendisini inandırmış kaç insan sayabiliriz?

Kimi mi? Birkaçı mı? Bazısı mı?

Hadi, dürüst olalım. Belki de hepimiz bu aciz duygudan nasibimizi alıyoruz. En alçak gönüllüsünden en burnu havada olanına kadar bir göz kırpması kadar kısa olan şu ömürde, hepimiz kendimizi bir yerlere koymaya çabalayarak, biyoloji dersinde sıkça karşımıza çıkan terliksi hayvanlardan çok da özel bir yanı olmayan insan kimliğimize bir anlam vermeye çabalıyoruz.

Bazıları bunun çok acımasız bir giriş yazısı olduğunu düşünebilir. Ama elimde deliller olmadan asla büyük laf etmem. Aslında birazdan bahsedeceğim konunun kısacık bir özetini, belki de son noktada söylenmesi gereken ana mesajı daha baştan vermiş oldum.

Eziyet. En doğru tanım bu. Çocukluğumdan beri dünyanın etrafımda döndüğünü düşünürdüm. Tüm dünyadaki insanların sırf bana eziyet çektirmek için benim eksenim etrafımda dönüp durduklarına hiç şüphem yoktu. Sanırım en net hatıralar her zaman en kötü, en şiddetli olanlar oluyor. Merak etmeyin bir tecavüz vakası kadar şiddetli değil, ama o yaştaki bir çocuğu yaralayan ve bilinçaltında sonsuza kadar derin bir oyuk açan ısırgan hatıralar.

İlk o lafla başlamıştı her şey. Bir çocuğun dobralığı ve içinde saklı olan saf kötülüğü dışarı çıkarmanın sarhoşluğuyla sarf edilmiş parçacık tesirli bir cümle: "Niye sen kız gibisin?"

İlkokul sıralarında cereyan eden bu vakada, bu dahiyane cümleyi bir araya getirip de bana yönelten kimdi bilmiyorum. Aynı okulda okuduğum bir çocuktu büyük olasılıkla. Neyse pek de mühim değil. Önemli olan, kimi için son derece aptalca, son derece sıradan ve önemsiz olan, ancak içinde çok da önemli imalar yatan bu sorunun günler hatta yıllar boyunca kafamı kurcalayacak olmasıydı.

Gidip dürüstçe anneme açıldığımı hatırlıyorum o zamanlar:

"Anne, bana niye kız gibisin diyorlar?"

Annemin şipşak gelen cevabı beni belki o an için yatıştırır ancak tüm kuşkularımı hepten yok edemez:

"Çünkü senin güzelliğini kıskanıyorlar da onun için…"

Nerem kız gibiydi bilmiyorum. Aynaya baktığımda saçlarını yandan ayıran aptal bir çocuktan başkasını görmüyordum. Nerem kız gibiydi? Üstüne üstlük annemin uydurduğu gibi nerem güzeldi? Anlamıyordum. Sanırım herkes tümden deliydi.

Çocuklar unutmazlar, fakat kendilerini sıkıcı konulardan uzak tutacak pek çok meşgaleleri vardır. Ben de koşuşturmaca içinde böyle felsefi sorunları düşünmeyi kesip hayatın akışına bırakıvermiştim kendimi işte.

Sonrasında ortaokul yılları gelip çattı. Benim için tüm kabusların başlangıcı da o zamanlara rastlar. Neredeyse tüm oğlanların testosteron seviyelerinin maksimuma çıktığı (ve bir daha da asla ulaşamadıkları) bir dönemde, bastırılmış cinsel kimliklerinin yarattığı gerilimi üzerlerinden atacakları bir nevi günah keçisine dönüşmüştüm. İğneleyici laflarla rahatsız ediliyor, kimi zaman şiddet görüyordum. Ve beni en çok rahatsız eden de sırf kendimin onlardan farklı bir yere konmuş olmamdı. Detaylara gerek yok ancak söylenenleri yazmamın doğru olacağını düşünüyorum. Belki bu şekilde zihnimdeki şeytanlardan da kendimi aforoz edebilirim bir yerde.

Yorumsuz, zaman sırasız, aklıma geldiği gibi yazıyorum:
"Dudaklarına ruj mu sürüyorsun? (…) Kuşun ötüyor mu? (…) Zeki Müren'le bir akrabalığın var mı? (…) Sen niye böylesin? (…) Anan baban normal mi? (…) Karı mısın? (…) Top lan bu! (…) Topoş! (…) Tekerlek! (…) Nonoş! (…) … ister misin? … (…) Zeki! (…) Bülent! (…) Zeki! (…) Bülent! (…) Zeki! (…) Bülent! (…) Zeki! (…) Bülent! (…) Zeki! (…) Bülent! (...................................................)"

Sesler böylece beynimin içinde dönüp durdu. Ertesi gün yine aynı tacizlerin devam edeceğini bilerek o zehirli okula gitmekten nefret ettim. Aynı şeyler, aynı kabus yine ve yine devam ediyordu. Hep alttan alıp, bunları görmezden, duymazdan geldikçe daha da artıyor, aç bir kitlenin kurbanına dönüşüyordum.

Bunu ne bir idareciye ne de aileme söylemeyi düşündüm. Onlara bu durumu açıkladığımdaki halimi düşünmek bile kendimden tiksinmeme neden oluyordu. Her gün aynı Zeki, aynı Bülent olmaktan bıkkınlık gelmişti. Öyle ki sınıfın bazısı (beni kötülemeyenler, yani diğerleri) benim adımın gerçekten Zeki olduğunu düşündüklerini açıkladıklarında şok olmuştum. Yani onlar bile bu durumu anlayamamışlardı. Sadece sokulgan ve evrimin bazı kayıp halkalarından günümüze gelen birkaç Homo Sapiens türünün üyesi gibi olmadığım için bu sözsel tecavüze (taciz bile diyemiyorum) maruz kalıyordum.

Nefret katsayım giderek yükseliyordu. Ölmeyi düşünmüyordum. Sadece kendime bu durumu yediremiyordum. Evet, o zamanlar hareketlerimin farkında olmadığımı biliyorum ancak hiçbir şey bunları hak etmeme neden olamazdı. Sınıfta kadın gibi süzülen ve onların tabiriyle alnında resmen "top" yazan tiplerin yanından bile geçmezlerken, birisi benim bez bebeğimin üzerine iğnelerini batırmaktan zevk alıyordu anlaşılan!

Ne gariptir. İnsanoğlu ikiyüzlü. Freud insan ruhunu masaya yatırıp da iç organlarını dışarı çıkardığında bıyık altından kıs kıs gülmüş olmalı. Çünkü açığa çıkan sakatat yığını hiç de dışarıda görünler gibi değil!

Yakın bir arkadaşım sınıfın önde gelen kız çevresinin yanından ayrılmazdı hiç. Cinsel fantezilerini onların yanında açıkça söyleyerek puan toplamaktan kaçınmıyordu. Bunun için beni bile kullanmaktan çekinmemişti.

Sanırım okulların kapanışına yakındı. Grupça sahil kenarına dolaşmaya gitmiştik. O kızları yanına alıp bir banka oturmuş erkeklik havaları satmakla meşguldü. Bense tam karşılarındaydım. Yani nereden çıkmıştı bilmiyorum. Hiç neden yokken böyle bir laf, affedersiniz, ancak yaldızlı bir anüsten çıkar!

"Kucağıma oturmak istiyor musun, belki canın çekiyordur," deyip gözüyle pantolonunun içinde sakladığı bir numaralı hazinesini işaret etmişti.

Ona sadece tiksintiyle baktığımı hatırlıyorum.

O zamanlar bilemezdim. İnsanları tanımıyordum. Sürekli aşağılanmaktan aşağılık kompleksim tavan yapıyordu zaten.

Çok geçmedi. Birkaç hafta önceydi. Gaydar'da gezinirken tesadüf ediverdim. Önce ihtimal vermedim. Evet, hafızam ondan başkası olamaz diyordu, ama bunca yıllın hakaretine ve aşağılanmasına da yediremiyordum. Sonunda hiç kendisine temas etmeden ismine kadar öğrenip buldum. Resmen oydu. Beni kızların önünde küçük düşüren herif! İşte o zaman her şey yerli yerine oturdu. Aslında o beni küçük düşürmüyordu. Sadece anlatamadığı duyguları için beni bir yol olarak kullanıyordu. Zavallı, çaresiz, ezik bir yol.

Şimdi ona sadece acıyorum.

Buyursun, kucağına oturacak birilerini arasın bakalım.

Şimdi ben de Freud gibi bıyık altından gülüyorum. İnsanların, parıltılı maskelerinin altında yalnızca boş kabuklar taşıdıklarını biliyorum.

GayGaye/Editör

1 comment:

Anonymous said...

sana tüm kalbimle katılıyorum,lise yıllarına ilişkin hiç bir şeyi hayatımda barındırmak istemiyorum