Wednesday, November 29, 2006

Suskunluğun Bedeli

İsyan etmek gelmiyor mu içinizden? Nereye kadar bu sessizliğin sonu?

Eşcinsellerin hep toplumun dışında kalmasının, insanların bizi kendilerinden farklı, hatta sınıf dışı olarak görmelerinin temelinde bu gizliliğin yatıyor olduğunu düşünüyorum.

“Eşcinselliğimi kimsenin haberi olmadan yaşayayım. Ne benim başım ağrısın, ne de başkalarının.”

Aslında bu kolaycılık felsefesinin bedelini ödüyoruz. Hem de çok ağır bir şekilde. Önceleri kölelerin, sonra zencilerin vs. yüzyıllar boyunca hep horlanan kesimin bir şekilde kendilerini toplum önünde kabul ettirebilmeleri için mücadele etmeleri, seslerini duyurabilmeleri gerekmiş.

Kadınların yasal yaptırımlardan yararlanmalarının üzerinden daha bir asır bile geçmedi. Ama bir şekilde bir yere gelindi. Peki ya ülkemizde eşcinselliğin hala kronik bir tabu olmasının sebebi eşcinsellerin bu kayıtsızlığında yatmıyor mu?

Evet, eşcinsellik tüm dünyada bir tabu. Ama bu bizim sessiz kalmamız için bir bahane değil. Hollanda, Danimarka gibi belli başlı Avrupa ülkelerinde eşcinsellerin anayasal birçok hakkı var. En başta evlenme özgürlüğüne sahipler. Amerika’da binlerce gay kulübü, onlara özel oteller, eğlence yerleri vs. var. IBM gibi dünya devi şirketler sırf eşcinsellere yönelik reklam kampanyaları yapıyorlar.

Ya bizde? Evet, internette birçok özgürlüğe sahibiz (ya da öyle görünüyoruz). Ama dışarı çıktığımızda işler değişiyor. Toplumun yarısından çoğu bizi hastalıklı olarak görüyor. Anketlerde çıkan sonuçlara göre insanlar hala çifte standartla yaklaşıyorlar:

“Bana bulaşmadığı sürece komşumun eşcinsel olmasında sakınca yok.”

Bir başkası:

“Allah’ın kitabında bile onlara yer yok, gitsin tedavi olsunlar.”

Ya da daha hafif gibi görünen bir anket yorumu:

“Arkadaşımın eşcinsel olması eğlenceli olabilirdi.”

Belki bu sonuncuda bir problem yok gibi görünüyor. Ama hayır. Aslında burada da bir ayrımcılık var. Eşcinsel arkadaşım olsun derken hala bizi kendilerinden ayrı bir yerde tutuyorlar. Olsun ama sırf eğlence olsun. Bakarım ne yapar, ne yer, ne içer bu eşcinseller diyor kişi. Sonra onu iplemem gibisinden davranıyor. Bir maskara ya da ucube gibi.

Hepimiz an gelip yaşamışızdır. Birine, en yakınımıza açılma ihtiyacını. Ne soğuk terler dökeriz.

Geceler boyu gözümüze uyku girmez. Hep kafamızda olabileceklerin bir listesini yapar, gece boyu kurar, kurar ve kurarız. Sonra da söyleyiveririz: “Ben eşcinselim.”

Arkadaşımızın vereceği tepki tam bir sürprizdir. Hiçbir öngörüye müsaade etmeyen bir durum söz konusudur. Belki en mantıklı, en uygar görünen biri bile negatif tepki verebilir ya da tam tersi…

Sonuçta olan nedir? Siz eşcinselsinizdir. O da kadın ya da erkek. İşte bu! Daha ne olabilir ki?
Ama anne ve babalarımızın (ve onların anne babalarının) bilincimize ektiği tabular bizimle birlikte büyür. Kendi kendimizi kabullenmemiz bile kolay kolay olmadığına göre karşımızdakilere de hak vermek gerek biraz da. Aslında ben de hala tam kabullenebilmiş değilim. Çünkü aynı “olmazlar, yasaklar, kötü diye nitelenen şeyler” benimde beynime ekildi. Onları bir çırpıda silivermek hiç ama hiç kolay değil. Hele bir toplumu değiştirmek daha da zor.
Eşcinsel olduğunu düşündüğümüz sanatçılar bile “eşcinselliği yererek” kendilerini temize çıkardıklarında işin vahameti daha da ortaya çıkıyor. Çünkü adam “ben eşcinsel değilim ama onlara da saygım var,” derse gene açık bir kapı bırakacak kafalarda. Gerçi böyle söyleyenler de oldu. Sağ olsunlar.

Bir de tabii işin diğer bir yanı var. Sonuçta bunun adına sanatçının namını kirletmek (!) için yapılan komplo diyorlar. Yani eşcinsel sıfatı bir aşağılama, küçük düşürücü bir statü sayılıyor. Eh, daha ne diyeyim bilmiyorum. Böyle anlarda "Ben sapına kadar erkeğim, biz gelmeyiz öyle sakat işlere, benim karım var... (bu ülkedeki eşcinsellerin büyük çoğunluğunun evli ve çocuklu olduğunu bilmiyor, yazık)" edebiyatı yapan erkek (!) sanatçılar karşısında sinirleriniz gerilmiyor mu?

Anneme durumumu açıklamayı çoktandır düşünüyorum. Ama onun zaman zaman eşcinsellik üzerine yaptığı önyargılı yorumları duydukça bundan vazgeçiyorum. Hala çelişkide, ince bir köprünün üstündeyim. Gerçi anneme anlattıktan sonra ne olacak diye düşünüyorum. Daha onunla başka şeylerimi bile doğru düzgün paylaşamazken eşcinsel olduğumu açıklayışımın ne anlamı olacak sanki.

Suskunluk. Suskunluk.

Bunun sonu yok. Hala sokaklarda kendini feminen davranışlarla belli edenler ve ekranda boy gösteren sanatçılar dışında eşcinsel yok sanılıyor bu ülkede. Çünkü öbürleri susuyorlar. Biliyorum, eczanedeki bekar adam, tarih öğretmenim, kafede şiirler yazan çocuk, bilmem ne dergisinin yazarı… Hepsi eşcinsel. Ama onlar konuşmaya başladıklarında bir şeyler değişecek.
Ya da kendimiz konuşma cesaretini gösterebilirsek…

GayGaye/Editör

No comments: