Monday, October 02, 2006

Ona Selam Söyleyin

Sıkıca sarılmıştık, kopamıyorduk birbirimizden, çözemiyorduk ellerimizi ayrılmak istemiyorduk. Dakikalar aşkımıza inat edercesine hızla geçiyor buna engel olamıyorduk. Bir hava alanının tuvaletinde, pis kokular arasında gideriyorduk gelecekteki özlemlerimizi. Çünkü toplum bize ancak kuytu köşelerde sevişmeyi layık görüyordu. İçeri girmeye gelenlerin ayak sesleri bizim ayrılığımız oluyor, soluğumuzu kesiyordu.

Hayatımın adamı dakikalar sonra ayrılacaktı yanımdan, havalanacaktı gökyüzüne aylar sonra gelmek üzere. Belki de hiçbir zaman dönmemek üzere. Ölümcül bir hastalığın pençesindeki sevdiğim iyileşmeye gidiyordu ve hayat bana onun yanında olma fırsatı vermiyordu. Gitme diyesim geliyor git diyordum, iyileş ve gel daha demleyip yudumlayacağımız çaylar, konuşup atacağımız kahkalar var. Canımsın diyordum, aşkım, birtanem, bebeğim, erkeğim bu dünyadaki tutulacak dalım, ruh eşim. Geç bulduğum bu aşkı adı kanser denilen bir hastalıkla kurban etmemeliydim ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

Bir zamanlar kalbime yerleşen kederin yerini şimdi çaresizlik almıştı. Tekrar o yalnız günlerdeki gibi ümit etmek düşüyordu bana.

Ağlamaktan kızarmış gözlerim kan çanağına dönmüştü. Moral verip "yapacaksın, başaracaksın sen nelere göğüs gerdin bunu da alt edeceksin" diyordum. Ben ağladıkça onun gözleri doluyor, kendini kasıyordu. O benden güçlüydü, "ağlama ne olur" diyordu, ben tamam dedikçe göz yaşlarım sözüme aldırış etmiyordu. Hapşırmak gibi durdurlamıyor, engellenmiyordu. Dakikalar sonra bu matemli havayı atmak için yalandan gülmeye, neşeli tavırlar sergilemeye başladım.

"Bana söz ver doktorlar ne diyor, ne istiyorsa yapacaksın. O umursamaz tavrını atıp yaşama bağlanacaksın. Ve beni her hatırladığında eline bir kağıt kalem alıp yaşadıklarını, duygularını yazacaksın. Onların hepsini senden dönünce alacağım tamam mı?" Söylediğim hiçbir şeye cevap vermiyor, kafasını sallıyordu bazen sessizce olur diyordu, yere bakarak. Utangaç bir çocuk gibiydi.

Uçuş anonsu ile gitme vakti geldi, yere diktiği bakışlarını bana çevirdi, elimden tutup o pis kokular içinden çıkararak herkesin içine soktu aşkımızı. Hep sakladığımız sevgimiz artık ulu orta yaşansın istiyor benim gibi ve ilk defa insanlar içinde elimi tutmuştu. Atılan bakışlara aldırmadan yürüyorduk. Bu sahne hiç bitmesin istiyordum.

Durdu, bana dönüp gitmesem olmaz mı dedi. Başımı iki yana sallayarak cevabımı netçe verdim.

"Peki" dedi, "senin için gidip o lanet hastalığı yenip tüm gücümle karşına geçeceğim, bekle beni." Tekrar gözlerim doldu titrek sesimle: "bak fırsat buldukça arayacaksın, tamam mı?"

Saatlerce ağlamamakta direnen gözleri akan ilk gözyaşlarını göstermişti sonunda. İnsanların bakışları döver gibiydi, rahatsız olukları her hallerinden belliydi. "Seni seviyorum" deyip son kez sarıldı ben de "seni..." dedim. Ve koşar adım uzaklaştı yanımdan. Gözden kaybolana dek izledim onu. Arkasını döner bakar dedim. Bakmadı. Bana düşen geleceği güne dek onu beklemekti çaresizce.
Onu bana hatırlatan her şey artık selam söyleyecekti ona. Her çocuk gülümsemesi, her kuş, her uçak. Eve gelip ağlarken hıçkıra hıçkıra selam olsun dedim ona.

Pencere kenarında oturmuştum, donuk gözlerle dışarıyı izliyordum, o anda gürültüyle çalan telefon sesiyle kendime geldim. Her seferinde çalan telefon bir telaş, bir korku bırakıyordu içime, yüreğim yerinden çıkıyor, beynim en kötü ihtimale çalışıyordu. Ya kötü bir haber için çalıyorsa diyordum kendi kendime, o dehşet çirkin zil ölüm marşı gibi geliyordu kulaklarıma. Bu sefer yorgundum her zamankinin aksine yavaşça ilerledim telefona, o yolun sonunda duyacaklarım korkutuyordu beni. Titreyen ellerim telefonun avizesini kaldırdı "alo"ya benzer bir ses çıkardım burdayım demek için. Karşımdaki ses Mert'e, sevgilime aitti.

Onu hava alanından uğurlamamın üzerinden 6 gün geçmişti ve ilk defa sesini duyuyordum. Ailesi ilişkimizi biliyordu bu yüzden onların yanındayken beni aramasına mani oluyorlardı. Babasının o nefret dolu bakışları hala gözlerimin önünde, annesinin ise hüzünlü yüzünü unutamıyorum. Anlıyordum onu, o bir anneydi ve Mert onun tek çocuğuydu, o da diğer anneler gibi oğlunun bir kızla evlenip torununu kucaklamak istiyordu. Onlara göre oğullarını yoldan çıkaran benmişim, bu sapıkça tavrı benim yüzümdenmiş. Benden nefret ediyorlardı ama ben onları çok seviyordum, çünkü onlar Mert'i dünyaya getiren varlıklardı, kutsaldılar gözümde, çok değerliydiler. Ankara'dan Mert'in aile ve akrabaları yüzünden taşınmıştık gelmeyi hiç düşünmediğim bu doğu topraklarına.

"Canım nasılsın, seni çok özledim."

"Ben de seni özledim gözümde tütüyorsun. Neden aramadın günlerdir bir haber bekliyordum. Çalan her telefona korkuyla cevap veriyorum."

"Biliyorsun bir tanem bizimkileri, aratmıyorlar bir saniye olsun yanımdan ayrılmıyorlar, cep telefonumu dahi aldılar elimden, çok güçsüzüm öylece yatıyorum, onlara bu halimle yetecek gücüm yok. Bir an olsun aklımdan çıkmıyorsun. Telefonu çaldım, tuvaletten arıyorum, -kendi kendime gülerek- aşk yuvamızdan. Nasılsın, bensiz iyi geçiyor mu günlerin? Gitti kurtuldu, rahat ettim diyorsundur..."

"Saçmalama, yemek bile yiyemez oldum. Ne oldu ,ne yapıyor diye düşünüyorum an ve an. Ah şu ailen sırf sen üzülme diye, orada kavga, gürültü olmasın diye gelmedim. Ama en azından telefon etmene müsade etseler. Neyse beni boşver sen, ben iyiyim, seni düşünmekle geçiyorum günlerimi, sen nasılsın? Biraz daha iyisin ya."

"İyi değilim çünkü seni göremiyor, elini tutamıyorum. Sürekli yatıyorum, tedaviye başlandı umarım iyi sonuç verir. Yaşamayı bir senin için arzuluyorum. Ha bir de artık beni beğenmeyceksin çünkü saçlarımı kesip kel bıraktılar beni."

"O nasıl söz ben seni her halinle severim biliyorsun. Ben o kel kafana kurban olurum. Moralini bozma her şey güzel olacak, iyileşeceksin.Eskisi gibi gögüs gereceğiz her şeye, özellikle de ailene. Koruyacağız aşkımızı her yasaktan, engel tanımayacağız yine."

"Bak yine telefonla konuşuyormuş, bırak o telefonu elinden."

"Bırak baba ben çocuk degilim. Ali yardım et bana!"

"Bırak dedim sana."

"Gidin başımdan bırakın beni."

Düt Düt Düt......

Harun (GayGaye.com)

No comments: